Küçükken bir yazar ve ya ressam olduğumu hayal ederdim. Üniversiteyi kazanana kadar bu hayalim sürdü. Sonuçta mimar oldum!
DEÜ Mimarlık Fakültesi'nden mezun olduğumda "Neden endüstri ürünleri tasarımı okumadım ki?" dedim.
İTÜ Restorasyon Bölümü'nde yüksek lisans yaptım, "Sanat tarihi mi okusaydım?" dedim.
"Erkek doğsaydım marangoz olurdum kesin" derim hep. Matkabım, çekicim, testerem hazır.
Çalıştığım ofislerde, iç mekan-dekorasyon projeleri de çizdim, iş merkezleri, villalar, hastaneler de. Cami restorasyonu projesinde de çalıştım, yalı, su kemeri, endüstri yapıları projelerinde de. Arkeolojik kazılarda çalışmak ayrıca keyifliydi. Şu an şantiyedeyim.
Çalıştığım ofislerde, iç mekan-dekorasyon projeleri de çizdim, iş merkezleri, villalar, hastaneler de. Cami restorasyonu projesinde de çalıştım, yalı, su kemeri, endüstri yapıları projelerinde de. Arkeolojik kazılarda çalışmak ayrıca keyifliydi. Şu an şantiyedeyim.
Yani hep bir maymun iştahlılık..
Üniversitede başlayan koşuşturmacayla birlikte, lise yıllarında elimden bırakmadığım kara kalemim, not kağıtlarım yerini önce ödevlere, yetiştirilmesi gereken projelere, sonra da bilgisayar başında kıpırdamadan geçen saatlere bıraktı, içimde hep bir şeylerin eksik ve yanlış olduğu duygusuyla..
Bu blog, sanırım içimdeki maymunu doyurmama yardım ediyor. Merak ettiklerimi, beğendiklerimi, araştırdıklarımı paylaşmak, hiç bir şey yapmadan yaşamaktan daha anlamlı. Bakarsınız bir mucize de olur, günlerce araştırma yapıp, taslaklarını hazırlayıp, sonra çizmeden bir kenara attığım tasarımlarımı en sonunda bir yarışmaya göndermeyi başarabilirim. Ya da bölük pörçük yazmaya başladığım yazılar, bir anda aynı dosyanın içinde toplanıp, derlenip, birbirleriyle kavga etmeden, çelişmeden, güzel güzel yaşamaya başlarlar. Hatta bir kapak sayfaları bile olur.
Hakkımda bir kaç şey daha..
Üniversitede başlayan koşuşturmacayla birlikte, lise yıllarında elimden bırakmadığım kara kalemim, not kağıtlarım yerini önce ödevlere, yetiştirilmesi gereken projelere, sonra da bilgisayar başında kıpırdamadan geçen saatlere bıraktı, içimde hep bir şeylerin eksik ve yanlış olduğu duygusuyla..
Bu blog, sanırım içimdeki maymunu doyurmama yardım ediyor. Merak ettiklerimi, beğendiklerimi, araştırdıklarımı paylaşmak, hiç bir şey yapmadan yaşamaktan daha anlamlı. Bakarsınız bir mucize de olur, günlerce araştırma yapıp, taslaklarını hazırlayıp, sonra çizmeden bir kenara attığım tasarımlarımı en sonunda bir yarışmaya göndermeyi başarabilirim. Ya da bölük pörçük yazmaya başladığım yazılar, bir anda aynı dosyanın içinde toplanıp, derlenip, birbirleriyle kavga etmeden, çelişmeden, güzel güzel yaşamaya başlarlar. Hatta bir kapak sayfaları bile olur.
Hakkımda bir kaç şey daha..
Sevdiklerim:
- Sade, modern, zekice yapılmış tasarımlar
- İtalyan tasarımı ve İskandinav tarzı mobilyalar
- Ahşap-cam-doğal taş-metal birlikteliğinin muhteşem görüntüsü
- Animasyon filmleri, dönem filmleri, belgeseller
- Kandinsky, Miro, Chagall
- Abidin Dino, İrfan Önürmen, Mehmet Güleryüz
- Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), Nazım Hikmet, Mina Urgan
- Renkli fon kartonları, resim kağıtları, uhu kokusu, renkli kalemler, teller, asetat kağıtları, sprey boyalar
- Ege ve Akdeniz'e özgü her şey
- İlkbahar
- Kalabalık bir masa başında yenen eğlenceli yemekler
Nefret Ettiklerim:
- Nalburların kapısında asılı olan "Mimari dekorasyon, restorasyon, tadilat, boya, badana yapılır" tabelaları
- Mantar gibi türeyen, sakız gibi uzayan yerli diziler
- Recep İvedik ve türevleri
- Aynı anda konuşup birbirini dinlemeyen insanlar
- Bekletilmek
- Belirsizlik ve kararsızlık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarsanız sevinirim :)